Malpraktis Konusunda Mevzuat Yetersiz
Uzman hekim ve hukukçular çevrim içi programda “hatalı tıbbi uygulama” malpraktis konusunu ele aldı. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek Özcengiz moderatörlüğünde gerçekleşen programda, AFSÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sezgin Yılmaz, Bakırçay Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümünden Prof. Dr. Serkan Çınarlı ve Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Bölümünden Prof. Dr. Pervin Somer konuk oldu.
Hekimin tedavi esnasında güncel standart uygulamaları yapmama durumu, beceri noksanlığı yahut hastanın tedavisini vermemesiyle gelişen zarar anlamına gelen malpraktis davalarında hekimlerin durumu, malpraktiste bilirkişilik kurumu, malpraktis davalarında arabuluculuk ve malpraktiste idarenin rolü gibi konular üzerinde durulan programda, izleyicilerden gelen sorulara da yanıt verildi.
Hekimler olarak hangi mevzuata göre mesleklerini icra edeceklerini bilemediklerini ifade eden Prof. Dr. Sezgin Yılmaz: “Şoförlerin, müteahhitlerin bile bir kanunu var ama bir cerrahın ehliyetini, yetkilerini ve çerçevesini belirleyen bir mevzuat şu anda yok. Elimizde çok az sayıda olan mevzuatlardan, yaptığımız işin hukuka uygun olması için bir yol çiziyoruz.” sözleri ile mevzuat yetersizliğine vurgu yaptı.
“Mevzuatın az olduğu yerde içtihat çok olur”
Hekimlerin yaptıkları her tıbbi uygulamanın hukuki bir fiil olduğunun idrakinde olması gerektiğini belirterek, bu yüzden de her işlemin hukuka uygunluk koşullarını yerine getirmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Yılmaz, “Mevzuatın az olduğu yerde içtihat çok olur.” dedi. Hasta ile hekimin her tedavide bir yola çıktığının farz edildiğini belirten Prof. Dr. Yılmaz, bu yolculuğun pasaportunun da aydınlatılmış onam olduğunu kaydetti.
Komplikasyon-malpraktis ayrımının ele alındığı canlı yayında, Prof. Dr. Dilek Özcengiz, hekimin, ortaya çıkan komplikasyonla nasıl baş edeceğini bilen kişi olduğunu ifade etti. Hasta bilgilendirmesi ve rıza kavramları konusunda konuşan Prof. Dr. Özcengiz, hastanın bilgilendirilip izninin alınmasının ve bunun belgelenmiş olmasının malpraktis davalarının önüne geçebileceğini ifade ederek hastanın bilgilendirilmesinin ve rızasının önemine: “Acil bir durum söz konusu olmadığı sürece göz ameliyatına diye girip hastaya fıtık ameliyatı yapamazsınız.” sözleriyle vurgu yaptı.
“5 dakika muayene süresi karşısında idarenin sorumluluğu söz konusu”
Prof. Dr. Pervin Somer, bilgilendirme yapılması için yeterli vakit olmadığını belirterek: “Sağlıkta Dönüşüm Sistemi’nin yarattığı sorunları biz dışarıdan yaşıyoruz, siz içeriden yaşıyorsunuz. Beş dakikalık randevu aralığıyla hangi bilgilendirme söz konusu olabilir ki? Bu noktada idarenin sorumluluğu söz konusudur. Eğer hekime 5 dakikada bir randevu açılıyorsa o zaman burada Sağlık Bakanlığının, yani idarenin sorumluluğu üzerinden gidilmeli.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Somer, komplikasyon yönetiminde, komplikasyonun derhâl fark edilmesi ve gerekli önlemin alınması hâlinde hekimin sorumluluğunun söz konusu olmadığını belirterek: “Bazı durumlarda öngörülemeyen ya da önlemi olmayan komplikasyonlar da gelişebilir, ancak hekimin önlemleri alması hâlinde sonucu değiştiremediyse burada da hekim komplikasyonu doğru yönetmiş olur.” dedi.
“Davaların uzun sürmesi hekim üzerinde baskı yaratıyor”
Hekimlerin yıllarca devam eden davalar nedeni ile psikolojisinin bozulduğunu ifade eden Prof. Dr. Serkan Çınarlı, bu durumun hekimin tıbbi uygulama yapmaktan kaçınmasına ya da gereksiz tetkik ve görüntüleme uygulaması yapmasına neden olduğunu, bu duruma gelmemek için yargı öncesi çözüm usullerinin oturtulması gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Çınarlı, eğer bir ülkede 10 malpraktis iddiasının 10’u da mahkemeye gidiyorsa o ülkede malpraktis kaçınılmaz olur.” dedi.
Her malpraktis davasının hekimin aleyhine bitmiş gibi konuşmanın yanlış olacağını belirten Prof. Dr. Çınarlı: “Davaların %80’i hekim lehine bitiyor. Her açılan davada hekim tazminat ödüyormuş gibi konuşursak bu yanlış bir yönlendirme olur. On davadan 8-9’unda bilirkişi hekim lehine rapor veriyor ve davaların 10’da 9’u hekim lehine bitiyor. İdari yargıda tıbbi uygulama davaları hekime karşı açılmaz, idareye karşı açılır. Hekimin malpraktis yapıp yapmadığı tartışma konusu değildir. Bunun dışında, bir organizasyon hatası var mı, tıbbi malzeme yeterli mi, hastane enfeksiyonu bulunup bulunmadığı, hekim gereğinden fazla yük içinde mi, uzman doktorun yapması gereken işi tıpta uzmanlık öğrencisi mi yaptı, gibi birçok konu gündeme gelir ve idari yargı hizmette kusur var mı buna bakar.” dedi.
ABD’de yayımlanan “Sıfır Hata Teoremi” isimli bir makaleyi paylaşan Prof. Dr. Çınarlı, bir malpraktis davasının 1 milyon dolar olduğunu, ancak ama bu tazminatı ödeme korkusuyla gereksiz bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme tetkiklerine harcanan paranın 14 milyon dolar olduğunu söyledi. Aradaki farkın 14 kat olduğunu belirten Prof. Dr. Çınarlı: “Biz hekime desek ki sen tedavini uygula, bir tazminat gelirse ben zararını karşılayacağım, sağlık sisteminde 14 kat kar elde edersiniz.” ifadelerini kullandı.
“İhtisas mahkemeleri bir ihtiyaçtır”
“Malpraktis davalarından önce bu davalara nasıl gelmeyiz bunu konuşmalıyız.” ifadelerini kullanan Prof. Dr. Çınarlı, malpraktis davalarının önüne geçmek için hekimlerin bu davaların dışında tutulması gerektiğini, yargı öncesi çözüm usullerine ve ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğunu söyledi ve bu noktadan şu an 20 yıl uzakta olunduğunu da sözlerine ekledi.